17 Nisan 2012 Salı

CİVİL CİVİL MUTFAKLAR :)

Evetttt....O kadar uzun zamandır ihmal etmişim ki blogu ne oldu neden yazmıyorsun diyenlere utanıp sıkılıp bu gün yazıcam diye salladığım kaçıncı oldu Allah bilir :/ 
Kış uykusu mu desem,rehavet mi desem,dönemsel bir hayattan kopuş mu bilemem...Türlü muhteviyatta sebepten her şeyden koptum sanki ne canım bir şey yazmak istedi ne bir şey yapmak.
 Gitmemek üzere spora bile başladım hesap edin:)
 "Parayı verince içimin yağları erir kilo veririm" tezim de çürüdü bu arada maalesef.
neyse o bambaşka bir yazı konusu
Bu gün  İstanbul'un dönek havası  gene mendebur gene bi daral getirici gene bi 
yağdım yağarım hee diye tırsıtıcı
Onçün içimiz açılsın istedim .Bonvagon da gördüğüm civil civil mutfak eşyalarını paylaşmak istedim.;)




Artisan Kitchen Aid




Çaycı Denizaltı 

Poşet Klipsi






Haydut Çaydanlık








ve hem mutfakta hem banyoda kullanabileceğiz benim ilk kez görüp bayıldığım görünmez havluluk
çok şık ve sade ....



Dondurmama Şükür








Hafif tempoda kalabalığa karışıyoruz annemle
Bu caddeye ayak basmayalı aylar değil yıllar olmuş sanki
Anneciğimi gezdirip sanki o benim çocuğummuşçasına dondurma falan alıyorum evin yolunu tutarken
Kah vitrinlere bakıyoruz kah İstiklalin vitrinlerinden renkli  insanlarını seyre dalıyoruz
O Romendi bu sarhoştu o neydi bu kimdi derken elde dondurmalarımız çocuksu bir şımarıklıkla...
Yediğimiz yemeklerin rehavetinden taksiye mi binsek trafik mi olur maç mı dağılır deyip taa meydana  kadar geliyoruz Odakule’den. Karşıya finükülere geçip Kabataş'tan motor, oradan da taksi yaparız falan derken.. 
Hani olur ya, tüm kalabalığın gürültüsü susarda biri avaz avaz bağırır aniden… işte öyle oluyor
Biz tam külahları yarılamışken önümüzden işten çıktığı belli olan 25 yaşlarında iki kız geçiyor .
Sanki ikisinin etrafı için sessiz tuşuna başıp kalan herkesi ağır çekime alıyoruz
Ve ben külahı ağzıma yaklaştırırken kızın sesi geliyor :
 “ …abla paramız mı var da dondurma alalım diyorsun bir de ?
 ………diye çıkışıyor aniden
Annem de ben de aynı anda duyup onlara bakıyoruz refleks olarak ve  o …. ablayla göz göze geliyoruz.
Gözlerim doluyor.Tutamıyorum kendimi ağlıyorum ama koyversem Japon bebekleri gibi yanlardan fışkıracak o derece.
Boğazım da bin bir düğüm oluyor , ne nefes alabiliyor ne yutkunabiliyorum 
Dondurma ise ne yenilebilir ne atılabilir bir halde o saniyede 
Mümkün olsa saklayacağım
O kadar hızla uzaklaşıyorlar ki utanıp , durupta bi cesaret ısmarlamaya çalışamıyorum L
Söylesen bir türlü duymazdan gelsen başka türlü

Muhtemelen elimde ki dondurmayı görmeden onlar,  özel olarak ayarlanmışcasına, tamamen bir zamanlama harikası bu Allah'ın.
Cebimizde ki ile canımızın çektiği her şeyi yapabilme gücünü verdiği için,taksiydi yemekti vs deyip eller kollar dolu eve gelebildiğimiz için ,tüm bunlar olurken günlük rutinlerimizi yapabilmenin bile  nasıl büyük birer lütuf olduğunu unuttuğumuz için Şükür dersiydi ,
Allahın gözümüze soktuğu  parmağı yada kafamıza danklattığı sopası idi.

Bu yazıyı yazıp paylaşmamın sebebi ne kendi Yüce gönlümü göstermek,ne manevi yanımda vardır hani demek ne de demagoji yapmak...Genelde blogumu arkadaşlarım takip ediyor ve beni bilen biliyor.
Bu yazıyı ve o an ki hislerimi paylaşma sebebim  taa ki aldığınız nefesten, kendi suyunuzu içip kendi kendinize tuvalete gidebilişinize  ,söylendiğiniz ,eksik bulduğunuz her şeyden  göze  gözükmeyen ,sahip olduğunuz  binlerce Nimete.... dikkat çekmek. 
Yediğimiz 5 Liralık dondurmanın dahi Şükre değer bir nimet olduğunu ve şikayetten vazgeçme zamanı olduğunu göstermek.